23 Mayıs 2009 Cumartesi

Kan Kitabı - Book of Blood


İngiltere'den çıkan iyi bir korku-gerilim filmi en son zaman izledim, tam hatırlayamıyorum ama açıkçası Kan Kitabı - Book of Blood adı, ilk duyduğumda beni bir hayli heyecanlandırmıştı. Fragmanı da izlediğimde "Aha, sanki bu kötü talih sona erecek" dedim içimden. Ünlü bir yazarın, ünlü bir kitabı filme "yansıtılmış" gibiydi. Ne Clive Barker, ne S. King, filmleri gördük, kötü ötesi filmlerdi büyük çoğunluğu, hatta ne Lovecraft filmleri GÖREMEDİK... Kabul etmek gerekir ki, bu üstadların kitapları sinema salonuna 1.5 saatte aktarılmıyor. Book of Blood buna bir son verecek miydi acaba?



Filmimiz gayet güzel başlıyor aslında. Eğer kitabı hiç okumamışsanız, neler oluyor, karakterin derisi neden böyle, neden kaçırılıyor, neler diyor bu deli, pek bir anlam veremiyorsunuz ve hikayenin başına dönüp sona doğru ilerliyorsunuz. Simon adlı gencin bir takım paranormal güçleri vardır ve Mary adındaki üniversite öğretmeni de bu evle, gizemiyle ve ötesi hakkında araştırmalar yapıp yazmaya kararlıdır. Simon'ın da bu güçlerinden faydalanmak isteyecektir. Evde ise filmin hemen başında gördüğümüz oldukça sert bir cinayet(!) işlenmiştir. Kim tarafından? Neden? Bir çok soruyla film ilerler ve ilerler.



Karakterlerin geçmişleri hakkında bize pek bir bilgi vermiyor film. Bu yüzden biraz havada kalıyor her şey. Karakterler her an her şeyi diyebilecek, yapabilecekmiş gibi izliyoruz. Bu da bizi "kesin burada bir hinlik var" dedirtiyor ve bunda da haklı çıkıyoruz. Senaryoda dikkatsiz izleyicilerin ters köşeye yatabileceği bir kaç nokta var. Kitapta bu kısımları okuduğunuzda çoğuklukla ters köşeye yatıyorsunuz, yatmak zorundasınız çünkü o bilgiyle desteklenen bir çok şey sunuluyor. Filmdeyse böyle bir şey yok. En fazla 10 dakika sonra gerçeklerle yüzleşiyorsunuz haklı olarak. Kısacası film kitaba nazaranla çok ama çok zayıf. Tam değil yarım anlamıyla bile yansıtılamamış.



Oyunculuk desek zaten vasat. Simon karakterini oynayan Jonas amstrong çok kötü oynuyor gerçekten. Zaten bir kaç dizide bir kaç bölüm tecrübesi olan birinden öte değil kendisi. Final hariç kendisini hiç beğenmedim diyebilirim. Mary rolündeki Spohie Ward ise Simon'dan daha iyi olarak ekrana yansıyor. Onlarca yapımda rol almış kendisi. 45 yaşında olmasına rağmen tüm güzelliğini çekinmeden göstermiş izleyicilere.



Birkaç twist, bir kaç "bööö" tarzı yerinden hoplatma efekti, bir kaç da kanlı sahneye yem olacak kadar tecrübeliyiz biz Dünyalılar. Yıl 2009 olmuş, artık bu tip filmlerin daha farklı yöntemlerle, daha farklı düşünebilen yönetmenlerle, en azından süre kaygısı olmadan çekilmesi gerekiyor. Eğer çekilemiyorsa da yazarların isim haklarını bu yönetmenlere (ki John Harrison'dur bu filmde. Day of the Dead'in müziklerini yazmıştır) vermemesi gerekiyor. Bırakalım biz bu eserleri iyi hatırlayalım. İyi filmde tek olması gereken şey dijital efektler değildir sonuçta. Hellraiser, Candy Man veya Misery'nin harika filmler olması, bilgisayar mucizesi değildi hak verirsiniz ki...
"DVD'si çıktığında, evde ışıkları kapatıp büyük beklentiler içerisine girmeden izlenebilecek bir film" rafında Book of Blood itinayla yerini alıyor böylece. Teşekkürler Clive Barker!!! 5.5/10