9 Eylül 2009 Çarşamba

Eden Lake - Kan Gölü


NEYSE Kİ BU GÖLDEN İSTEDİĞİMİZİ ALDIK...

Bu seferki korku-gerilim filmimiz Ne İspanya’dan geliyor, ne Amerika’dan ne de Japonya’dan. İngiltere’nin sık ormanlarından çıka gelip boğazımızı düğümlüyor. Biraz romantik, biraz gore, biraz ruh hastası bir film olarak, beklentileri karşılayarak izleyici yerine çivilemeyi başarıyor. Beni en çok sevindiren özelliğiyse, pek nadir gördüğümüz Wes Craven çeşnili gerilim öğelerini kullanıyor olması.

Konu, bir korku filminin başlaması için çok basit ve yeterli. Sevgili çift yoğun iş temposunda ne yapalım ne yapalım diye düşünürken erkek tarafı “Hadi ülkenin en ücra köşesindeki Eden Lake’e gidip ölelim” der. Ve giderler. Keyifler gıcırdır ama bir sorun vardır. Gölden ne bir canavar çıkmıştır ne de bir seri katil bunlara dadanmıştır. Tek dertleri birkaç ufacık serseri çocuğun kaset-çalarından çıkan rap müziğidir. Ne kadar korkunç olabilir ki bu film? Evet, filmin en güzel noktası da bu. Klişeleri kullanıp izleyeni sık sık ters köşeye çekiyor ve koyu bir empatinin ortasında bırakıyor. Karşılaştıkları serseri çocuk grubu Eden Lake’in asıl “kötü” tarafı ve hiç de tahmin etmeyeceğiniz kadar sinir bozucu.

Genelde kötülük canavarlara, vampirlere, ne bilim bize yabancı olan şeylere özgü bir şeymiş gibi etiketlenir sinemada ama işin doğası öyle değildir tabii ki. “İnsan kötüdür”. Bunun büyük veya çocuk olmasıyla konunun ilgisi yoktur. Eden Lake’de de bir grup kötü çocuğun “çocukluklarını” izliyorsunuz. Hem de en kanlısından. Film kısa bir sürede Survival-Horror türüne dönüşüyor ve orman da resmen bu film için oraya konmuş!

İngiliz aksanının dibine vurulduğu bu filmin bence en büyük başarısı Brett’tir (Jack O’Connell). This is England filmini izlemişsinizdir (kesinlikle izlemelisiniz), oradaki performansını bir üste taşımış ve filmin “şeytanı” olarak en kralından pozlarını vermiş. O kadar iyi oynamış ki kendinizi ekrana uçan tekme atarken bulabilirsiniz. Bu kadar rahatsız edici, bu kadar piç, bu kadar kötü bir teenage iblis sinemada çok gözükmüyor. Tadını çıkarın diyemiyorum çünkü gerçekten tüm asabınızı bozacak.

Mutlu bir çift olarak birkaç gün kafanızı dinlemeye gidiyorsunuz Eden Gölü kenarına ama bir kaç serseri çocuk eceliniz oldu olacak. Ne yaparsınız? Normalde hepsini döverim diye düşünseniz de aslında kaçarsınız. Öyle de oluyor. Kaçıyor çiftimiz. Kaç kaç ka... Bu kovalamaca planları da çok iyi yazılmış. Heyecan hep üst düzeyde ve senaryodaki çatışmalar tam yerinde devreye giriyor. Hayır ya olamaz, kalk hadi demekten yorulabilirsiniz, o derece.

Ama filmimiz maalesef mükemmel değil. Öncelikle daha iyi bir müzik seçilmeliydi. Romantizm var filmde, okey ama bunun üzerinde pek durulmamış. O yüzden ne alaka oluyoruz bol bol. Çocukların birkaç tanesi hariç emanetmiş gibi duruyor sahnelerde. Yakışmamış yani. Ayrıca bu tip bir filmde kesme biçme sahneleri gösterilmesi lazımdı, es geçilmiş. Plot’ta biraz boşluklar var ama iyi sonuyla bunu örtmeyi başarıyor. Süre olarak da tam tadında. Çok şey sunma çabasında değil. Basit bir hikaye, basit karakterler ve basit bir hayatta kalma çabası bu. Tabii ki aralarda mesajlar verilmiş film. Özellikle sondaki “Onlar sadece çocuk” lafına pek bitti... Gerilim arıyorsanız, The Descent 2 gelene kadar sizi idare edecektir Eden Lake. Gönül rahatlığıyla şans verebilirsiniz. Ama bir süre de çocuklardan uzak durmak istemeniz olası. 7/10

1 yorum:

Travis dedi ki...

bu aralar revaçta nedense sosyo psikopatların konu edildiği filmler.. buna şimdi de göl efekti eklenmekte.. haddi hayırlısı