16 Ekim 2009 Cuma

Hurt Locker

"The rush of battle is a potent and often lethal addiction, for war is a drug"


"Genç Amerikalı asker, Irak'a veya Afganistan'a gider ve dünyanın efendisinin kim olduğunu herkese gösterir silahıyla" özetindeki filmlerden birisi olarak hafızamda kalan The Hurt Locker'un fragmanı, kendisini izlediğimde bu fikrimi 180 derece değiştirdi ve 2009'da izlediğim en iyi filmlerden biri oldu (fragmanlara kanmayın). Bilindik bir hikayeyi, bilmediğimiz bir açıdan gösteren 58 yaşındaki hatun kişisi Kathryn Bigelow, Strange Days'i gölgede bıracak kadar başarılı filmde yönetmenlik hünerlerini, en sıcağından ortağa koymayı bilmiş.

2004 Irak'ında geçen filmde William James (Jeremy Renner) adındaki bir askerin, içinde bulunduğu ortama, hayatına ve karşıdaki insanın hayatına bakışına tanık oluyoruz. Şunu başta söylemekte fayda var ki, yaratılan atmosfer tam anlamıyla distopik. Eğer The Thin Red Line'ı izlemişseniz, ne demek istediğimi biraz daha iyi anlayabilirsiniz.

Film safkan bir aksiyon değil. Ben öyle sandığım için ilk başta söylediğim şekilde düşünmüştüm. Film sadece çatalın bir ucunu aksiyona batırmış diyebilirim. Bu da zaten filmle beraber gelmek zorunda olan bir öğe. ASkerimiz William, bulunduğu bölükte, bomba imha ekibinde yer almaktadır ve eğer biri bir köşeye zaman ayarlı bir bomba koymuşsa, o iş William'ın işidir. Tüm dünyanın manşetlerde okuduğu (misal veriyorum) "Irak'taki bombalı saldırıda onlarca sivil hayatını kaybetti!", heh, işte bu haberlerin onlarcası William'ın ellerinden geçiyor. Film boyunca William kuytu bir köşeye gizlenmiş bombayı bulmasını ve imha etmesini izliyoruz. Oldukça heyecanlı geçiyor bu sahneler ve asla klişe değiller. Yani sahnenin sonunda, "kırmızı kablo mu, mavi kablo mu?" diye bitmiyor. Filmin afişinde de görebileceğiniz gibi, ufak bir fitilin ucu, ilçeyi havaya uçuracak kadar bomba kümesine bağlanmış bulunabiliyor. Buradaki hissiyatı da film izleyiciye çok iyi aktarıyor. Sandıldığının aksine film en az dört kamera ile eş zamanlı çekilmiş. Kurguda bunlar ustaca editlenerek de oradaki heyecanlı dakikalar aynen izleyene geçiyor. "Ben olsam dakka durmaz kaçardım" dememeniz imkansız. Az sonra bir kıyamet kopabilir ve siz tam ortasındasınız bu sessiz cehennemin! İşin daha kötüsü, bundan kurtulsanız bile, yarın yine aynı tehlikede yer alacaksınız. Ondan kurtulsanız, bir sonraki gün yine ve yine ve... Buradaki buhran da aynen içinizi kaplıyor ve pek umutlu bakmıyorsunuz yarınlara.

Peki karakterimizin derinliği nedir? Niye biraz manyaktır? Nedir çizik olmasının nedeni? Bunları film, 130 dakika boyunca ince ince işliyor elbette. Karakteri bu kadar iyi anlatabilen film olmasının ödülünü de zaten film, gittiği festivallerin çoğundan eli boş dönmeyerek aldı, alıyor. William'ın hikayesi anlatılırken de, bir taraf seçmeyen bu filmin, geçtiği sokaklardaki insanlar da anlatılıyor ama alıştığımız gibi sesli değil. Sadece bakışlarla veya feryatlarla. Filme ahlaki açıdan da güzelce bakan film, yer yer yürekleri sızlatmıyor değil. Özellikle William ile porno film satan çocuk Beckham'ın aralarındaki muhabbet, filme süper bir hava katıyor. Yer yer imge ile bunlar zenginleştiriliyor, yer yer de muhabbet arasındaki ufak esprilerle. İmge demişken, Avrupa sineması severlerin alışık olduğu türden kareler bolca mevcut. Irak sokaklarında, astronot kılıklı biri, sanki buraları keşfe çıkmış gibi giderken, halkın soğuk bakışlarında "yanılıyorsun" ifadesi yakalamak gibi, onlarca öğe barındırıyor Hurt Locker.

Bağımsız film olarak, gayet ucuza çekilen film dünyada çok güzel bir gişe başarısı yakaladı (ki film 16mm çekilmiş olmasına rağmen). Bu da bu tip filmlerin illa milyon dolarlık patlamaların yer almadan da ne kadar iyi anlatılabileceği yönünde hoş bir örnek oldu arkadan gelenlere... Türe az çok yakınsanız, kesinlikle öneririm bu filmi. 7.5/10

4 yorum:

Unknown dedi ki...

süper film... ben de yazmıştım...

göksel

Sera dedi ki...

filmi merak etmemin yanısıra, en üstteki alıntının filmden mi yoksa başka bir kaynaktan mı olduğunu merak ettim.

Volkan dedi ki...

bir kitaptan alıntı ama filmden uzak bir kitap değil. senaryosuna katkıda bulunan abilerden biri gazeteci ve ırak'ta yakın temasın olduğu yerlere gidip bu tip bomba imha ekiplerine katılıyor. tecrübelerini yazdığı bir kitabı var, bir kısmını da filmde paylaşmış. film bu cümleyle açılıyor zaten..

Dreamtime dedi ki...

Büyük bir beklenti ile izlediğim ama o beklentiyi maalesef hakkıyla veremeyen bir film.Sıkıcı da değildi esasen ama sonunda ''eeee??'' dediğim ve o şekilde kaldığım filmlerden biri oldu kendisi.