8 Ocak 2009 Perşembe

Harold and Maude-1971


1971 tarihli ve belki de sinema tarihi içerisinde hep underrated kalmış fakat nazarımda şaheser hükmünde olan bu filmi izlememiş olanlara tanıtmak, izlemiş olanlara da hatırlatmak için filmle ilgili kısaca bilgi vermekle başlayalım.

Yönetmen, ikinci filminde oldukça sıra dışı bir filme imza atmış Hal Ashby. Bud Court(Harold) ve Ruth Gordon(Maude) ise filmin aşmış performanslarına imza atmış iki oyuncu. Konusu itibarı ile zamanında oldukça rahatsız edici bulunsa da, oldukça etkileyici bir hikâyenin bulunduğunu şevkle ve zevkle belirtirim. Kara mizah örnekleri içinde çok yukarılarda duran bir film…

20’li yaşlarında olan Harold, zamanını devasa malikânelerinin içerisinde sadece annesi ile beraber geçiren, hiç arkadaşı olmayan ve hayli tuhaf alışkanlıkları olan birisidir. İntihar eğilimleri ona türlü imkanlarla hazırladığı bu ufak intihar oyunlarını çoğunlukla annesi ve annesinin bir eş adayı seçmesi için eve çağırdığı kızlara sunmasında her türlü imkanı vermektedir.(Hazırlanan intihar sahnelerinin oldukça iyi çekildiğini belirtmek isterim. Özellikle açılışta yer alan ve tek kamera ile çekilen hazırlık sekansının harikalığı karşısında şapka çıkarmaktan başka bir şey düşünülemez sanırım).Harold bu yalnızlığı içerisinde seçtiği ve içsel bir çıkış olarak, tanımadığı insanların cenazelerine gitme seanslarından birinde en az kendisi kadar ve hatta daha da fazla enteresan Maude ile tanışır. Maude 80 yaşına girmek üzere olan bir kadındır. O da tıpkı Harold gibi tanımadığı insanların cenazelerine gider, ama tek farkla: araba çalmak için…

Kısa zaman içerisinde, hayran kaldığı Maude ile araba çalmaktan garip pikniklere kadar türlü deneyim Harold hanesine yazılacak ve beyazperde hafızalardan çıkamayacak bu çifti bağrına basacaktır.

Aralarında gelişecek ilişkinin boyutları, filmin çekildiği dönem itibarı ile oldukça tepki toplasa da azılı hayran ordusu desteği ile kült bir film haline gelmeyi başarmıştır ve uzun bir süre vizyonda kalmıştır.

Filmin bünyesinde bulunan ve tam da 70’ler ruhuna uygun konformizm eleştirisi ve yeni dünyaya ilişkin söylemler de, bugün bile kimilerince düstur olarak kabul edilmekte hiç zorluk çektirmiyor. Savaş karşıtlığı ve maddiyatçılık gibi temel noktalardaki kenarları ustaca çizilmiş yapısı her izleme seansında bir kere daha düşünülmeli sanırm. Sırf bu noktalardaki hiddetli başarısı bile filmi önemli ve sinefiller için arşive dair kılmaya yetecektir.

Şaşırtıcıdır ki çiftimizi canlandıran iki oyuncuya bir ödül verilmemiş. Filmi izleyenler bu olağanüstü performans karşısında küçük dillerini yutabilirler.

Filmin atmosferine kaymak süren müzikler Cat Stevens tarafından film boyunca adeta bir marş edasıyla resmi geçitte yer alıyor. Filmin bildiğim kadarı ile bir soundtrack albümü olmayışı da arşivciler ve filmin beni de içeren azılı fanları için ayrı bir keşke kaynağı olarak bir yerlerde işte.

Bu arada iddialı olacak belki ama filmde en iyi final sahnelerinden birisi var. Uyarmadı demeyin… Spoiler vermeden bu kadar anlatabildim, umarım bir halt yememişimdir.

Beyazperdenin büyüsüne kapılanları filme ulaşmaları için itekliyor, cesur, provokatif ve söyleyecek bir şeyi olan filmlerden hoşlananlara şimdiden keyifli seyirler diliyorum.

1 yorum:

Volkan dedi ki...

süper!!!