31 Aralık 2008 Çarşamba

The Wrestler (2008)



Aylardır The Wrestler'ın festivallerden çıkıp vizyona girmesini bekledim durdum. Filmin üzerinde sanki kara bulutlar varmış gibi, filme erişim sanki imkansız gibiydi. Ya Amerika'da yaşayacaktım ya da ün yapmış festivallerin birine gidecektim. Neyse ki geçen gün bu düşüncelerimin hepsi dağıldı ve The Wrestler'ı izleyip, Aronofsky'ye bir kez daha hayran oldum.


Son 10 yılın en başarılı (yazar) yönetmenlerini dizseniz muhakkak Darren Aronofsky o listede olur. Her ne kadar çoğu hayranı hala Pi'nin önüne geçebilen bir yapım yapamadığını söylese de bence her filmin kulvarı çok ayrı. Requiem for a Dream çok hayattan, The Fountain çok rüyadan, Pi çok hayalden, The Wrestler da çok bizden. Tabii "biz"den kastım "insani" açıdan olarak biz.



Filmde Randy "The Ram" Robinson'un 20 yıllık kariyerinin son dönemine tanık oluyoruz. Randy (Mickey Rourke) içinde bulunduğu güreşçiler arasında saygı değer bir mevkide bulunmakta ama bir yandan da ringin dışında hayatını sürdürmek zorundadır. Randy'nin parası yoktur ve yalnızdır. Tek bildiği güreşmektir ve hayat ona kısa zamanda son kozlarını oynayacaktır. Biz izleyiciyi de boğazın sürekli düğüm düğüm kalacağı bir 100 dakkayla baş başa bırakacaktır.

____________________(Spoiler tehlikesi)
Randy'nin rütin hayatı, daha fazla para alacağı ama bedeninin de haşat olacağı, keskin aletlerin kullanıldığı güreş müsabakasıyla değişir. Randy kalp krizi geçirir ve ameliyat olur. Doktorlar ona "artık emeklisin" der. Şansa hayatta kalabilmiştir çünkü. Bir daha bu gerçekleşmeyecektir. Randy de doktorların sözünü dinler ve ringleri bırakır. Artık ayakları yere basmak ve unutmak istedikleriyle yüzleşmek zorundadır.


Bu "yeni" hayat ona bir tokat gibi çarpar. Mini karavan evinde yapayalnızdır. 20 yıllık Nintendo'yu bile oynayacak bir tanıdığı yoktur mahalladeki bir kaç veletten hariç. Bütün hayatını güreşle dolduran Randy için kötü günler başlamıştır. Basit bir iş bulup insanlara hizmet etmek, buna alışmak ve bununla mücadele etmek zorundadır. Bir yandan da unuttuğu kızıyla arasını düzeltmeye çalışmaktadır ama bu sandığından daha zor bir iştir. Randy koca bir hayatını "kim için, ne için, ne pahasına" harcadığının muhasebesini yapar içten içe. Hiç bir şeyi yoktur. Her şeyi o ringte bırakmıştır. Yalnızlık da karşılaştığı en büyük rakiptir ve bununla başa çıkamamaktadır. Sürekli takıldığı bardaki kucak dansı yapan kız bile ona müşteri gözüyle bakmakta, aradaki kıvılcımı bir adım öteye götürememektedir.


Ringin dışında kalan insanların büyük bir hayranlıkla ringteki güreşçileri alkışlaması Randy için büyük bir ironidir çünkü Randy, ringin dışındaki o insanların verdiği mücadeleyi ring dışında verememektedir. Güreşerek yaşamış ve güreşecek ölecektir.


________________________
The Wrestler bize aslında bir çok şey gösteriyor Randy'nin hikayesinin yanında. "2 günlük dünya" dediğimiz şu evrende ufak hayatlarımızı aslında ne kadar ufak şeylerle doldurduğumuz ve neler için nelerden vazgeçtiğimizi gösteriyor. Zaten güreş arenasını da seçme nedeni bu Darren'in. Her şey önceden planlanmış, sahte bir dünyadır burası. Kazanan önceden bellidir ama o ringin içindeki insanlar bu sahte dünyayı "gerçek dünya" haline çevirirler ve içerisinden de çıktıklarında balık gibi çırpınmaktadırlar. Bunu gözler önüne seren Mickey Rourke Oscar'lık bir performans sergilemiş gerçekten. Bir çok sahnede göz yaşartıp içinde bulunduğu trajediyle izleyeni depresyona sokabiliyor. Beni çok etkiledi film. Özellikle sahilde kızına yaptığı konuşma ve final sahnesinde elinde mikrofonla yaptığı konuşma muazzam. O kadar ki, filmde tuvalette kesilen bir sahne varmış ve sadece yönetmende ve Rourke'ta varmış bu sahne. DVD'de ve sinemada gösterilmeyecekmiş (Rourke bu sahnenin kesildiğini öğrenince 2 hafta Darren'le de konuşmamış. Çünkü Darren dahil herkes bu sahnenin inanılmaz güzel olduğunu ama filme negatif bir yön kazandıracağını düşünmüş. Çok merak ettim açıkçası. Bir tane çarpıcı tuvalet sahnesi var gerçi ama o değil muhtemelen).

Bir de Oscar ödüllü Marisa Tomei faktörü var filmde. Bu hatunun bu kadar "taş" olduğunu bilmiyordum açıkçası :) Çok iyi strip edebildiği gibi kucak dansında da başarılı gördüğümüz kadarıyla. Oscar'a da aday bu sene ama pek şans vermiyorum. Filmde Randy gibi, o da işi ve iş dışı hayatında git-geller yaşayan, hangi dünyaya ait olduğunu sorgulayan bir kadın rolünde. Randy'nin trajedisini anlatabilmek için detaylıca anlatılmış hoş bir karakter olarak hafızamıza kazınıyor açıkçası.

Filme teknik olarak baktığımızdaysa mükemmel bir çalışma göremiyoruz. Zaten olması gereken de bu. Filmin içeri girebilmemiz için, renklerin ve sesin doğal olması gerekiyor. Filmde bu yüzden "ilahi müzik" kullanılmamış. Rock n Roll bezeli tüm müzikler bir kaynaktan bize veriliyor. Güreş sahneleri çok başarılı, hem sahte hem değil. Makyaja çok az sahnede gerek duyulmuş Randy için. Kamera çok az sabit olarak kullanılmış. Genelde Randy'nin ensesinden bir omuz kamerasıyla filmi takip ediyoruz. Bu "takip etme" hissi için oldukça zekice.


Bu yazıda değinmediğim noktaysa, filmin güreşçiler dünyasına çok iyi ve saygıyla yaklaşması.


7 milyon dolara yapılan bu filmin neden bu kadar kendisini sakladığını ise anlamıyorum. Ne adam gibi fragmanları çıktı, ne de art'ları. Afişi bile tek. Halbuki 2008'in en etkileyici filmlerinden biri The Wrestler. Kimse bu filmi izlemeden Top 10'unu hazırlamamalı bana sorarsanız. 8.6 /10


"In this life you can lose everything you love, everything that loves you."


__

Rourke ve Darren ile yapılan röportajı ŞURADAN izlemenizi öneririm.