31 Temmuz 2008 Perşembe

The Dark Knight

"...ben yalnızca arabaları kovalayan bir köpeğim, bir tanesini ele geçirsem onunla ne yapacağımı bile bilmiyorum"


Motivasyonun bir düstur olması bekleniyorsa bile, gerçek kötülük için ancak bir teferruattır bu inanış, "neden kötülük?" diye sorana "neden ışık var?" diye mi sormak lazım illa? Gölge, ışık varoldukça yok mudur? O zaman neden bu telaş? Neden bu korku? Ve neden şakalar sizi güldürmüyor artık? Neden bu kadar ciddisiniz?

"...bazı insanlar sadece herşeyin yandığını görmek isterler"

Nolan...

Buna hazır mıydık?

Hazırlanabilir miydik?


Biz senden Batman beklemeyi "başladığında" bırakmıştık da Kara Şövalye bekleyecek kadar hazırlanmamıştık. Sen Hannibal Lecter'a mı düşmansın? Darth Vader'a mı? Edebiyatın ve sinemanın en kötülerine mi rakip doğuruyorsun hem de çoktan doğmuşundan? Hem de bir kahramanın hikayesinden mi fırlayıp geliyor bu manyaklık? Iago'nun olmayan kemiklerini mi sızlatacaksın yoksa cesedini mi yem edeceksin kötüye açlara?




Joker, tarihin en kötüsü.
Yalnızca
Kendi tarihinin değil.

"...ben yalnızca otobüs şoförünü öldürdüm"

Trajedi yalnızca sahne tozunun gözyaşı dirhemi değil hayatın ta kendisidir ki o yüzden yükselmiştir sahnelere, sergilenecek, canlandırılacak ve hemen esnasında burkacak kadar büyüktür ve bir o kadar da yalın. 2000'lerin 8.sinde hem de hemen başucunda bir yıldız kaydığında, üzüntümüzün bakî kalacağını biliyorduk da kayarken gökyüzünü kanatıp çarpık bir gülümsemeyi samanyoluna hediye bıraktığını henüz bilemiyorduk.


Heath Ledger'ın zamansız ve bir hayli talihsiz kaybı soru işaretlerinin de başlangıcıyken tek bir cevap, iki küsur saatlik bir cevap yetti de arttı tüm sorular için, sorulmamışlar ve sorulacakları da kapsaması soru işaretlerinin kifayetsizliğinin değil cevabın maharetidir.

Kanun denen şeyin asfalta yapışıp gün ışığında çürümekle erimek arasında kalakaldığı bir şehirde neden maskeli bir kahraman kanun koyucu olarak seçilmiştir? Neden kahramanlar halkın işine geldiğinde omuzlarda gezdirilirken, işlerine gelmediğinde de aç kurtlara yem olarak atılmaya hazırdırlar? Ve neden sadece çocuklar kahramanların düşmediklerini görürler? Neden gazeteler, medya patronları, hükümet yetkilileri bir araya gelseler de saklayamazlar gerçeği naif gözlerden? Neden şafak sökmeden önce zifiri karanlık hüküm sürer her seferinde ve neden kara şövalyeler her zaman hazır kıta beklerler beyaz şövalyelerin düşüşünde?

"...seni öldürmeyen... yabancılaştırır"
Her karesi, her planı ve her virajı birbirinden keskin ve kana susamış bu filmi izlerken edebi ve mahşeri pek çok düşünce akın etti zihnimin dar sokaklarına, ve patlamalar, patlamalar, ardı ardına patlamalar, en zayıf halkanın değil en sağlam halkanın peşine düşen "plansız" plancının o halkayı an be an kemirmesi, kırmasa da pasa bulaması ve diğer halkalara yayılması o oksit dalgasının... Joker'in ana fikri bu işte, yegâne motivasyonu ve tek yaşam amacı, yokluğa tanık olmak ve bunun peşinde elinden geleni ardına koymamak!
Batman'e karşı "ben tek, siz hepiniz" diyebilecek bir cürret!

Caine, Alfred olarak döktürürken bir baba yadigârından çok öte, bir mentor, bir yol gösterici, kahramanlığının ergen döneminde Batman'e bir ağabey adeta. Jokergillerin doğasını, aşkın bir yarasanın gözlerini açma ihtimalini ve elbette mesaisi hiç bitmeyen smokinli kahramanlığını meraklı gözlere tüm görkemiyle sergilerken, alkışlatarak izletiyor kendisini.

Aaron Eckhart! Hesap ver! Nasıl bu kadar kusursuzsun? Nasıl da bir müthişlik timsali olarak beni erkeklik ve insanlığımdan tiksindirirken sana saygı da duymama, sinir olurken gıpta etmeme ve beyaz şövalyeliğine güvenmeme yol açabiliyorsun? Beni korkutuyorsun. Beni gerçekten korkutuyorsun, hayır, ürküten öbür yüzün, o kusursuz halinle beni korkutuyorsun. Ürkütme işine henüz başlamadık, inanıyorum ki zamanı gelecek.

Morgan Freeman... Bay Fox. Methiye düzmeye hacet yok.

Gordon, Komiser Gordon, Emniyet Müdürü Gordon... Batman Begins'de Gary Oldman'a gereken ağırlığı vermeyen Nolan bu filmde resmen günah çıkarmış, dörde bölünmüş hikayenin en profesyonel yüzü o, aile babası, polis, dost ve avıyla avcılığı arasında travmatik sıkışmalar yaşayan bir adam... Ve sondaki konuşması, o konuşma, o konuşmanın bütünü...

Batman filmin sonunda öyle bir parlıyor ki filmin değil, kahramanlık mertebesinin de kahramanı oluyor. Christian Bale artık bir Hollywood starı ve maskesindeki boynuzların kısalıp sivilce kadar kalmasından mıdır bilinmez, tarihin en insan Batman'i olarak etin ve kemiğin siyaha bürünse de kendi zifirisinden kurtulamadığını iç burkarak sahneliyor.

İkinci saati devirirken bile yürek ağızda koltuğumuza sindiğimiz film, ruhumuzu mengenesinden salıveriyor, beni İstanbul'a, seni Ankara'ya, bir başkasını Boston'a, Tokyo'ya ancak eninde sonunda hepimizi kendi Gotham'ımıza.

Birden çok yüzümüz olduğunu illa yarısı kavrulunca hatırlamamıza gerek yok, seçimlerin ve sevginin illaki havaya uçmasına gerek yok, ve kendi şeytanlarımızla kapışırken belki de maskesiz direnmeye imkan yok, somurtmaya gerek yok, ciddiyete gerek yok, elinizde kesici ne varsa, gülümsetin kendinizi.

"...neden bu ciddiyet?"

4 yorum:

Çetin Cem dedi ki...

erdem, muhteşem olmuş.. günlerdir blog'uma bu film üzerine bir şeyler yazmak istiyordum, ellerim gitmiyordu, kafamın hızına yetişemiyordum.. şimdi işim iyice imkansızlaştı.

nefis olmuş, ellerine, beynine, kalbine, emeğine sağlık.

Armageddon dedi ki...

mükemmel yazı lan erdem, filmi bu kadar begenmene ayrı sevindim, bu kadar güzel yazmana ayrı. 10/10 :P

oinone dedi ki...

"..beni İstanbul'a, seni Ankara'ya, bir başkasını Boston'a, Tokyo'ya ancak eninde sonunda hepimizi kendi Gotham'ımıza."
ne kadar dogru dedin.. bu sirada kac defa seyrettin filmi erdem?

Erdemrocks dedi ki...

henüz 2, dün 3e gidecektik ancak olmadı, dvd'si çıktığı zaman haftada en az 1 defa izlerim uzun süre